Loading...

TASARLAYARAK KASTEN ÖLDÜRME SUÇU

 

 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinde kasten öldürme suçunun nitelikli hali düzenlenmiş, anılan yasa maddesinde;

“(1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) (Değişik:12/5/2022-7406/2 md.) Kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) (Ek:29/6/2005 – 5377/9 md.)Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmüne yer verilmiştir.

 

İşbu yazımızın konusunu da mülga 745 sayılı Türk Ceza Kanunu dönemindeki adı “taammüden öldürme” olan “tasarlayarak öldürme” suçu oluşturmaktadır. “Tasarlamak” kelime anlamı itibariyle “bir şeyi zihinde canlandırarak, biçimlendirerek hazırlamak, zihinde oluşturmak, düşünmek” anlamına gelmektedir.

 

5237 sayılı TCK’nın 82/1-a maddesinde düzenlenen “kasten öldürmenin tasarlayarak işlenmesi” hali, kastın yoğun ve ağır halini ifade etmektedir.

 

Bu nitelikli hal, doktrindeki bir görüşe göre (soğukkanlılık teorisine göre); failin, fiilini soğukkanlılıkla işlemesi şeklinde açıklanmıştır. Buna göre, adam öldürmeyi doğuran hareketi bilerek ve isteyerek yerine getiren ve öldürmeye götüren süreci zihinsel bir değişmezlik içinde gerçekleştiren, mağduru hiçbir acıma, heyecan, sinirlenme olmaksızın öldüren kişi, tasarlayarak fiilini işlemiş kişidir. Kişinin öldürme fiilini icra ettiği sırada hiç heyecan duymamış olması, ondaki ruhi kötülüğü yansıttığından; fail, soğukkanlılıkla hareket ettiği için daha ağır cezaya tabi tutulmaktadır.

 

Buna karşın doktrindeki ikinci görüşe göre (plan kurma teorisine göre); failin öldürmeyi doğuran fiilini belirli bir plan çerçevesinde işlemiş olması, örneğin suçta kullanacağı aracı seçmesi, plana uygun olarak silahını alması, mağduru belli bir zaman takip edip gözlemlemesi, fiilin zamanını ve yerini tayin etmesi durumunda kastın yoğunluğundan söz edilir. Buna göre; suç önceden kararlaştırılmış, hazırlanıp planlanmıştır. Bu görüşe göre, tasarlamanın özünde öldürme fiilinin icrasına yönelik hazırlık yapılması vardır ve tasarlamanın nitelikli hal olarak kabul edilmesinde; suç işleme kararında sebat edilmesi değil; mağdurun kendisini savunamayacak halde bırakılması, mağdurun hazırlıklı olmadığı bir zamanda ve yerde ve belli bir plan doğrultusunda öldürme fiilinin gerçekleştirilmiş olması yatmaktadır. Zira bu durumda ölüm neticesinin gerçekleşmesi ihtimali, suçun basit halinden daha yüksektir. Ayrıca failin kaçması veya delilleri yok etmesi de genellikle tasarlama halinde söz konusu olacaktır. Nitekim bunlar da tasarlamanın kapsamında olacaktır. İşte bu sebeple tasarlama yasada özel olarak düzenlenmiş ve daha fazla ceza yaptırımına tabi tutulmuştur. Plan kurma teorisinde, planın tamamen, tüm ayrıntıları ile uygulanması gerekli olmayıp, ana hatlarına bağlı kalınarak fiilin icra edilmesi yeterlidir. Suç işleme kararı ile fiilin icra edileceği, yani suçun işleneceği zaman aralığında, suçun işleneceği araçları seçen, suçun işleneceği yeri, zamanı, suçun işleniş şeklini belirleyen ve suçun icrasını tabiri caizse programlayarak plan kuran ve bu şekilde öldürme fiilini gerçekleştiren kişi tasarlayarak hareket etmiş demektir.

 

Yüksek Yargı kararlarında ise her iki teori de kullanılmaktadır. Yargıtay bazı kararlarında soğukkanlılık teorisini esas alırken, bazı kararlarında plan kurma teorisinin esas almaktadır. Bazı kararlarında ise iki teoriyi birden uygulamaktadır.

 

Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05/04/1982 tarih ve 1982/1-49 Esas, 1982/124 Karar sayılı ilamında özetle; “taammüdün kabulü için ruhi sükunet ve zaman fasılası unsurlarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği, failde suç işleme kastının oluşmasıyla, tasarladığı eylemin icrası aşamasına kadar belirli bir sürenin geçmesi, suç işleme iradesinin kararlı ve sebatlı bulunması ve bundan dolayı da failin sakin ve soğukkanlı hareket etmesinin zorunlu olduğu” ifade edilerek, daha çok soğukkanlılık teorisi savunulmuştur.

 

Aynı şekilde Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 18/02/2019 tarih ve 2018/5661 Esas, 2018/874 Karar sayılı ilamında; “Suçun tasarlanarak işlendiğinin kabulü için, sanıkta suç işleme kastının oluşmasıyla, tasarladığı eylemi icra arasında, makul bir sürenin geçmesi, iradenin sebatlı ve ısrarlı bulunması ve bundan dolayı da sakin ve soğukkanlı hareket etmesinin zorunluluğu karşısında, olayda, sanığın öldürme eylemine ne zaman karar verdiği tespit edilemediğinden, sanığın TCK.nin 81. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, söylenti şeklindeki beyanlara itibar edilmesi ve varsayımlara göre hareket edilerek TCK.nin 82/1-a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini, Yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiş olduğundan, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak CMK’nin 302/2,3. maddesi uyarınca BOZULMASINA,…” şeklindeki karar verilmiştir.

 

Plan kurma teorisine ilişkin olarak ise Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 09/06/2020 tarih ve 2019/4073 Esas, 2020/1206 Karar sayılı içtihadı örnek olarak verilebilir. Anılan ilamda; “…sanık …’ın ağabeyi …’ın, maktul …’in ağabeyi …’in de karışmış olduğu bir olay sırasında vefat ettiği, maktulün ağabeyi hakkında kasten öldürmeye yardım etme suçundan dava açıldığı ve yargılamasının devam ettiği, bu nedenle sanığın maktulü öldürmeye karar verdiği, yaptığı plan dahilinde suçta kullandığı tüfeği internet vasıtasıyla satın aldığı, otomobil kiraladığı, olay günü bahse konu davanın duruşmasının bitmesinden sonra ailesini evine bıraktığı, maktulün evinin önüne giderek kendisini beklemeye başladığı, bir süre bekledikten sonra aracıyla yola park eden maktulün aracının önünde durduğu, akabinde aracından inerek tüfekle maktule ateş ederek öldürdüğü olayda, Sanık …’ın öldürme kararı verip, tasarlamayı kabule elverişli makul süre içinde verdiği kararda sebat ve ısrar ederek, kararından dönmeyerek maktulü öldürdüğü, tasarlamanın şartlarının bulunduğu ve eyleminin 5237 sayılı TCK’nin 82/1-a. maddesi gereğince tasarlayarak adam öldürme suçunu oluşturduğu…” şeklinde karar verilerek, plan dahilinde eylemini icra eden failin tasarlayarak kasten öldürme suçundan cezalandırılması gerektiği belirtilmiştir.

 

Aynı şekilde Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 26/03/2014 tarih ve 2013/6197 Esas, 2014/1917 Karar sayılı ilamında; “27.10.2007 tarihinde sanık H.. K..’nin oğlu, sanıklar Serdar ve C.. K..’nin babaları, sanık D.. K..’nin kardeşi olan Ö.. K..’nin, mağdur müdahil H.. Ö..’ün kardeşi O.. Ö.. tarafından öldürülmesi nedeniyle, olay günü O.. Ö..’ün duruşmasına gelecek olan mağdur H.. Ö..’ü duruşma çıkışı öldürmek amacıyla, olay sabahı sanık Davut’un kullandığı araç ile olayda kullanılan tüfekler ve sanık Hasan’ın ruhsatlı tüfeği ile birlikte …. köyünden Kilis’e geldikleri, sanık Elif’in evinde bir süre kaldıktan sonra duruşmaya girmek üzere araç ile adliyeye gelerek aracı otoparka anahtarı üzerinde takılı olarak bıraktıkları, sanıklar Davut ve H.. K..’nin duruşmaya girdikleri, kardeşinin duruşması için gelen mağdur H.. Ö..’ün ise kendisiyle birlikte gelen ev sahibi maktul Arif’le duruşmaya katılmayarak çay ocağına gittikleri, sanıklar Serdar ve Cuma’nın duruşmaya girmeyerek plan dahilinde bir süre sonra otoparktaki aracı alarak adliyenin arkasındaki sokakta duruşmanın bitmesini bekledikleri, çay ocağında otururken sanık tarafın ve sanık Cuma’nın çay ocağını gözetlemelerinden rahatsız olmaları sonucu, daha sonra da duruşmanın bitmesi ile sanık H.. K.. ve diğerlerinin adliyeden çıktığını gören mağdur ve maktulün çay ocağından ayrıldıkları, ara sokakta yürüdükleri sırada sanık Cuma’nın kullandığı sanık Davut’a ait aracın yanlarından geçtiği, mağdur ve maktulün yanından geçen aracın yavaşlayarak durması üzerine, sanık Serdar’ın sürgülü orta kapıyı açarak av tüfeği ile mağdur H.. Ö..’e birden fazla ateş ettiği, bu sırada aracın durup kapısının açıldığını gören mağdur H.. Ö..’ün kendisini duvarın köşesine attığı, mağduru vuramayan sanık Serdar’ın olay yerinde gördüğü maktule doğru ateş ettiği ve maktulün 15 iri saçma tanesi isabeti sonucu öldüğü olayda;

a-Sanık S.. K..’nin av tüfeği ile olay yerinde gördüğü ve önceden duruşmaya geleceğini bilmediği maktul Arif’e ani gelişen karar ile ateş ederek öldürdüğü anlaşılmakla, sanık S.. K.. hakkında maktule yönelik eyleminde, kasten adam öldürme suçundan TCK’nun 81, 31/1 maddesi uyarınca hüküm kurulması yerine yazılı şekilde TCK’nun 82/1-a-j, 31/1 maddesi uyarınca hüküm kurulması,

b-Sanık C.. K.. hakkında kurulan hükümler yönünden;

Sanık C.. K..’nin sanık S.. K.. ile mağdur H.. Ö..’ü kangütme saiki ile tasarlayarak öldürmek için fikir ve irade birliği içerisinde hareket ettikleri ancak sanık S.. K..’nin ani gelişen karar ile maktul Arif’e ateş etmesi sonucu maktulü öldürdüğü anlaşılmakla,

I-Sanık C.. K..’nin maktulü kasten öldürme suçunda sanık Serdar ile fikir ve eylem birliği içinde olduğuna ve maktule ateş ettiğine dair dosya içeriğine göre kesin delil bulunmaması karşısında, maktulü kangütme saiki ile tasarlayarak öldürme suçundan beraat kararı verilmesi yerine mahkumiyet hükmü kurulması,

II-Sanık Cuma’nın kangütme saiki ile tasarlayarak mağdur H.. Ö..’ü öldürmeye teşebbüs suçunda, sanık Serdar ile fikir ve irade birliği içerisinde hareket ettiği halde TCK’nun 37. maddesi delaletiyle 82/1-a-j ve 35 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeksizin beraatine kararı verilmesi,

b-Sanıklar Davut ve H.. K..’nin sanık Serdar’ın maktul Arif’i kasten öldürme suçunda fikir ve eylem birliği içinde hareket ettiklerini, yardımda bulunduklarını gösterir şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla beraatleri yerine mahkumiyet hükmü kurulması, Bozmayı gerektirmiş,…” şeklindeki karar verilmiştir.

 

Her iki teorinin birlikte uygulandığı kararlara ise Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 01/12/2014 tarih ve 2014/4468 Esas, 2014/5732 Karar sayılı içtihadı örnek olarak verilebilir. Anılan ilamda; “Sanığın mağduru öldürme konusunda karar verip bir plan yaptığına, bu kararında sebat ve ısrar gösterip makul bir süre geçmesine rağmen kararından dönmediğine ve mağduru bu plan doğrultusunda öldürmeye teşebbüs ettiğine ilişkin yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, sanık tarafından olaydan önce mağdur ve yakınlarına yönelik gerçekleştirilen bir kısım eylemlerin ve yine birkaç saat önce mağdura yönelik sarfettiği sözlerin de başlı başına tasarlamanın unsuru olarak kabul edilemeyeceği ve olaydan birkaç saat önce mağdura yönelik “bugün son günün, akşama kadar öleceksin” şeklindeki sözünün ise iradesini açıklama niteliğinde olup ayrıca tehdit suçunu oluşturmayacağı, eylemlerinin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK’nun 81. ve 35. maddeleri uyarınca kasten öldürme suçuna teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde TCK’nun 82/1-a ve 35. maddeleri uyarınca sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi ve ayrıca tehdit suçundan hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş…” şeklinde karar verilerek, plan dahilinde ve soğukkanlılık içerisinde eylemini icra eden failin tasarlayarak kasten öldürme suçundan cezalandırılması gerektiği belirtilmiştir.

 

Aynı görüş Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 05/02/2020 tarih ve 2018/558 Esas, 2020/333 Karar sayılı ilamında da dile getirilmiş; “Sanığın mağduru öldürme konusunda karar verip bir plan yaptığına, bu kararında sebat ve ısrar gösterip makul bir süre geçmesine rağmen kararından dönmediğine ve mağduru bu plan doğrultusunda öldürmeye teşebbüs ettiğine ilişkin yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, ayrıca tasarlamanın unsurlarından olan “Soğukkanlılık” ilkesinin 2-3 günlük süre içinde ne suretle oluştuğunun, soğukkanlılık ile tahrikin ne suretle birleştiğinin, açıkca karar yerinde tartışılması ve temyiz denetimine imkan verecek şekilde makul, makbul ve yeterli gerekçeye bağlanması lüzumuna riayet edilmediği de anlaşılmakla; sanığın eyleminin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK’nin 81. maddeleri uyarınca kasten öldürme suçunu oluşturduğu…” şeklinde karar verilmiştir.