Loading...

MAHKEMELERİN KARARLARININ GEREKÇELİ OLMASI

 

 

Anayasanın 141/3. maddesinde; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” açık hükmü yer almaktadır. Benzer bir düzenleme Anayasa’nın 125. maddesinin 5. fıkrasında da karşımıza çıkmaktadır. Düzenlemeye göre, yürütmeyi durdurma kararları gerekçeli olarak verilmelidir. Görüldüğü üzere, uyuşmazlıkları kesin olarak çözme faaliyeti olarak tanımlanan ve yargılama işlevinin somutlaşmış hali olan yargı kararlarının gerekçeli olmaları anayasal bir zorunluluktur. Bununla birlikte, yargı kararlarının tatmin edici gerekçelerle yazılması, aynı zamanda adil yargılanma hakkının ve savunma hakkının bir gereğidir. Gerekçe zorunluluğu, yargılamayı yapan mahkemenin keyfi karar verme yolunu kapatarak adil yargılanmaya katkı sağlamaktadır. Bu durum yargılama faaliyetinin, şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve aleniliği açısından önemlidir.

 

Dolayısıyla bir yargı kararının, dosyanın taraflarınca ileri sürülen iddia, savunma ve delilerinin tartışılması ve değerlendirilmesini içerir şekilde olması Anayasal bir zorunluluktur. Aksi durum savunma hakkı, hukuki dinlenilme hakkı, gerekçeli karar hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlali niteliği taşıyacak, mahkemeye, adalete olan güveninin sarsılmasına sebep olacaktır. Zira bir mahkemenin verdiği her karar, prensip olarak, onun önüne gelen somut uyuşmazlık hakkında “Anayasa, kanunlar ve hukuk” çerçevesinde vicdani kanaatini ifade etmektedir. Bu vicdani kanaatin, söz konusu çerçeveye uygunluğu ise kararın gerekçesiyle ortaya konur. Yargı kararlarının gerekçeli olması, hem davanın taraflarına kararın nedenini açıklaması, hem de yargı denetimini kolaylaştırması ve kararları etkili kılması yönlerinden elzemdir. Yargı kararlarının, tatmin edici gerekçelerle yazılması, aynı zamanda adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.

 

Nitekim bu husus Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 27/04/2017 tarih ve 2016/9981 Esas, 2017/3348 Karar sayılı ilamında da vurgulanmış ve “…Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olmasının Anayasa’nın 141/3 ve CMK’nın 34, 230 ve 289/9 maddelerinin amir hükmü olduğu dikkate alınarak; iddia, savunma, sanıkların leh ve aleyhindeki kanıtların tartışılması, sanıkların savunmalarına neden itibar edilmediğinin denetime imkan verecek şekilde açıklanması, sübutu kabul edilen ve suç oluşturan eylemlerin belirlenmesi ve yasal öğelerinin gösterilmesi gerektiği gözetilmeden iddianame, mütaala, ifadeler gibi belgelerin kes kopyala yapıştır yöntemi ile karar oluşturularak gerekçesiz olarak suçun sübutu kabul edilerek hüküm kurulması,…” denilerek ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

 

Yine bozma ilamı ile ilk derece mahkemesi ilamının gerekçelerinin aynı olduğu bir olaya ilişkin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bir kararında; “…Temyize konu kararın içeriğinde ise, bozmadan önceki ilk karara aynı şekilde yer verildikten sonra dairemizin bozma ilamı da aynen (karar başlıkları dahil tamamı) aktarılmış ve hiçbir gerekçe oluşturulmadan uyulmasına karar verildiğinden bahsedildikten sonra, hükmün oluşturulduğu görülmüştür. Kararın yazım şeklinden, bozmadan sonra dosyada herhangi bir inceleme yapılmadan, önceki yargılama safhasının kes, kopyala, yapıştır tekniğiyle aktarılarak, kararın yazıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda sonuç itibariyle karar doğru olsa dahi, yazım şekli taraflardaki adalet duygusunu zedeleyecek niteliktedir. Netice itibariyle, Mahkemenin karar yazım şekli ve içeriği hukuki güven ilkesini zedeler ve adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğundan, kararın salt bu nedenle tekrar bozulması gerekmiştir. Kararın bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir…” denilerek mahkemelerin kendi kabullerine uygun ve özgün gerekçelere yer vermek zorunda olduklarına işaret edilmiştir.

 

Bu durum esasında usul yasalarımız da açıkça düzenlenmiş olup, ceza mahkemeleri açısından 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerinde; hukuk mahkemeleri açısından 6100 sayılı HMK’nın 27, 298, 321/2, 359/3, 370/1, 391/3. maddelerinde; idare mahkemeleri açısından 2577 sayılı İYUK’ın 24/1-e, 27/2, 49/1-a maddelerinde ve bahsi geçen yasaların diğer maddeleri ile daha bir çok yasal düzenlemede ifade edilmiştir.

 

5271 sayılı CMK’nın “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34/1. maddesi; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.” hükmünü, aynı Yasanın “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230/1. maddesi; “Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.” hükmünü havidir.

 

6100 sayılı HMK’nın “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesi; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmünü, “Hükmün yazılması” başlıklı 298. maddesi; “(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.

(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.

(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.

(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” hükmünü, “Hüküm” başlıklı 321/2. maddesi; “Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmünü, “Karar ve tebliği” başlıklı 359/3. maddesi; “Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir.” hükmünü, “Onama kararları” başlıklı 370/1. maddesi; “Yargıtay, onama kararında, onadığı kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermek zorundadır.” hükmünü, “İhtiyati tedbir kararı” başlıklı 391/3. maddesi; “İhtiyati tedbir talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf da kanun yoluna başvurabilir. Bu başvurular öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” hükmünü içermektedir.

 

Aynı şekilde 2577 sayılı İYUK’ın “Kararlarda bulunacak hususlar” başlıklı 24/1-e maddesinde; “Kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesi ve hüküm:tazminat davalarında hükmedilen tazminatın miktarı” hükmü, “Yürütmenin durdurulması” başlıklı 27/2. maddesinde; “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. (Ek cümle: 21/2/2014-6526/17 md.) Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez.” hükmü, “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49/1-a maddesinde; “Temyiz incelemesi sonunda Danıştay; a) Kararı hukuka uygun bulursa onar. Kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onar.” hükmü yer almaktadır.