“KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARIYLA İLGİLİ OLARAK BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNE AYKIRILIK” SUÇU;
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 67/1. maddesinde; “Kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili olarak bildirim yükümlülüğüne mazereti olmaksızın ve bilerek aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü yer almaktadır.
Bu kapsamda bildirim yükümlüğünün ne zaman başladığı ve ne zaman bittiği hususunun değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Aynı Yasanın “Haber verme zorunluğu” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrası ise; “Taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını bulanlar, malik oldukları veya kullandıkları arazinin içinde kültür ve tabiat varlığı bulunduğunu bilenler veya yeni haberdar olan malik ve zilyetler, bunu en geç üç gün içinde, en yakın müze müdürlüğüne veya köyde muhtara veya diğer yerlerde mülki idare amirlerine bildirmeye mecburdurlar.” hükmünü havidir.
Buna göre atılı suçun oluşması için;
*Kişinin taşınır veya taşınmaz kültür ve tabiat varlığını bulması,
*Bulduğu nesnenin kültür ve tabiat varlığı olduğunun farkına varması, yani bilmesi,
*kültür ve tabiat varlığını bulduktan sonra 3 gün içerisinde kanunun işaret ettiği kurumlara bildirmemesi, gerekmektedir.
Aksi halde, yani bu üç unsurun bir arada bulunmadığı bir ihtimalde, suçun yasal unsurlarının oluştuğundan bahsedilemeyecek ve bu suçtan soruşturması yürüyen kişi hakkında savcılık makamınca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172/1. maddesi gereğince “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”, kovuşturma aşamasına geçilmiş ise mahkemece 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince “yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması” nedeniyle beraat kararı verilmesi gerekecektir.
Nitekim bu husus üst mahkeme kararlarında da defaatle belirtilmiş olup, benzer olaya ilişkin Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2011/10017 Esas, 2012/18160 Karar sayılı ilamında; “2863 sayılı Kanunun 4. maddesinde “haber verme zorunluluğu” başlığı altında taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını bulanların, malik oldukları veya kullandıkları arazinin içinde kültür ve tabiat varlığı bulunduğunu bilenlerin veya yeni haberdar olan malik ve zilyetlerin, bunu en geç üç gün içinde, en yakın müze müdürlüğüne veya köyde muhtara veya diğer yerlerde mülki idare amirlerine bildirmeye mecbur oldukları belirtilmiş, buna aykırı hareket edenlerin cezası aynı Kanunun 67/1 ve 5728 sayılı Kanunun 410. maddesi ile yapılan değişiklik öncesi 67. maddesinde düzenlenmiş olup, sanıkların temel kazma çalışmaları sırasında dava konusu yerde buldukları ve 06.12.2007 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile Roma dönemine ait olup 2863 sayılı Kanun kapsamında taşınır kültür varlığı olduğu tespit edilen eserleri, üç günlük bildirim süresi dolmadan 06/08/2007 tarihinde yakalandıkları, bu itibarla sanıkların üzerilerine atılı suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla…” şeklinde karar verilerek bu hususa işaret edilmiştir.
Aynı şekilde Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2015/792 Esas, 2015/3667 Karar sayılı ilamında; “…somut durumda, suç tarihinde …. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18.10.2010 tarih 2011/129 değişik iş sayılı kararı ile sanığın ikametgahında yapılan arama sonucu, 17.11.2011 tarihli müze raporuyla 2863 sayılı Kanun kapsamında yer aldığı anlaşılan eserlerin ele geçirildiği, sanığın dava konusu eserleri, suç tarihinden bir gün önce tarlada bulduğuna dair savunmasının aksine delil mevcut olmadığı, 2863 sayılı Kanunun 4. maddesinde belirtilen üç günlük bildirim süresi içerisinde eserlerin ele geçirilmesi nedeniyle bildirim yükümlülüğüne aykırılık suçunun kanuni unsurlarının oluşmadığı, bu itibarla mahkemece sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi,…Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
Yine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2017/1935 Esas, 2019/12355 Karar sayılı ilamında; “…somut olayda, sanığın ikametinde yapılan arama sonucunda bir adet mermer lahit parçası ve bir adet mermer masa ayağı ele geçirildiği, sanığın savunmasında, olay tarihinden 2 gün önce … mevki olarak bilinen yerde sürülmüş tarla üzerinde eserleri gördüğünü ve hoşuna gittiği için aldığını, 2863 sayılı Kanun kapsamında kaldıklarını bilmediğini beyan ettiği, 2863 sayılı Kanunun 4. ve 67/1. maddesi uyarınca, sanığın üzerine atılı “bildirim yükümlülüğüne aykırılık” suçunun oluşabilmesi için, taşınabilir kültür varlığının bulunma tarihinden itibaren 3 gün içerisinde yetkili makamlara bildirimde bulunmasının gerektiği, olayda ise dava konusu eserin henüz 2 gün önce bulunduğunun iddia edildiği ve sanığın savunmasının doğru olmadığına dair delillerin de elde edilememesi nedeniyle bildirim yükümlülüğüne aykırılık suçunun kanuni unsurlarının oluşmadığı, bu itibarla sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
1- Dava konusu varlıklar üzerinde üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi kürsülerine mensup bir öğretim üyesine inceleme yaptırılarak, mevcut durumları itibariyle bilim, kültür, din veya güzel sanatlarla ilgileri, 2863 sayılı Kanun kapsamında korunması gerekli taşınır kültür varlıkları olup olmadıkları, tasnif ve tescile tabi olup olmadıkları, bildirim zorunluluğu olan eserlerden olup olmadıklarının tespit edilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, dosyanın tarafı konumundaki Müzesi Müdürlüğünde görev yapan arkeolog bilirkişi tarafından düzenlenen rapor hükme esas alınmak suretiyle karar verilmesi,…Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA” denilmiştir.
Bu bağlamda benzer bir suçtan yargılanan kişinin savunmasını doğru temeller üzerine kurması önem arz etmekte olup, bu alanda uzman bir avukattan hukuki yardım alınması tavsiye olunur.