Loading...

KEFALET SÖZLEŞMESİNDE EŞİN RIZASI

 

 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kefalet sözleşmelerinin şeklini düzenleyen 584. maddesinde;

“Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.

(Ek fıkra: 28/3/2013-6455/77 md.) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” hükmü yer almaktadır.

 

Buna göre, 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra yapılan ve kefalet hükmünü içeren bir sözleşme gereğince, kefillik sıfatının doğması için, en geç sözleşmenin kurulması anına kadar eşin yazılı rızasının alınması gerekmektedir. Aksi halde kefalet hiç doğmamış kabul edilecek ve kişinin kefil olarak sorumluluğundan bahsesilemeyecektir.

 

Aynı kuralın, kefilliğin eş rızası alınmak suretiyle doğmasından sonra kefilin sorumluluğunun artırılmasına ilişkin hükümlerin sonradan eklenebilmesi için de izlenmesi şarttır.

 

Ancak eşin rızasının gerekmediği istisnai haller de mevcuttur. Maddenin üçüncü fıkrasında yer aldığı üzere, ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası şart değildir. Bu gibi sözleşmelerde eşin rızası aranmamaktadır.

 

Nitekim bu husus emsal içtihatlarla da yerini bulmuş, benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2017/5481 Esas, 2019/5112 Karar sayılı ilamında; “…İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davacı … dava dışı asıl borçlunun kredi sözleşmesi tarihinde esnaf oldukları ve davacının sözleşme tarihinde evli olduğu, TBK’nun 583’ncü maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın gösterilmesi ve kefalet tarihinin belirtilmesi, ayrıca kefilin, sorumlu olacağı azami miktarı, kefalet tarihini, müteselsil kefillik durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelecek herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesine kendi el yazısı ile yazmış olmasının gerektiği, eşin rızası başlıklı 584. maddenin 3. fıkrasının “….mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler .. için eşin rızası aranmaz” hükmünü içerdiği, işbu yasal düzenlemeler çerçevesinde dosyadaki kefalet beyanı incelendiğinde kefaletin usulüne uygun ve geçerli yine kefalet tarihi itibariyle asıl borçlu ve davacı kefil esnaf siciline kayıtlı esnaf olduğundan kefaletin geçerli olması için davacının eşinin rızasına gerek olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davacının sicile kayıtlı esnaf olduğu ve esnaf olan asıl borçlunun davalı bankadan çektiği krediye kefil olduğu, bu tür kefaletlerde TBK’nun 584/3 maddesi gereğince eşin rızasının aranmayacağı, bu nedenle kefalet sözleşmesinin bu açıdan geçerli olduğu, davacının kefil olduğuna dair ibare içeren kısımda davacının 60.000,00 TL’ye kadar kefalet sınırını belirlediği, bunun yazılı olduğu, ancak Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde kefalet tarihinin belirtilmesi gerektiği ve kefalet tarihinin kefil tarafından el yazısı ile açıkça yazılması gerektiği, bunun kanunda yer alan emredici bir düzenleme olduğu, mahkemelerce resen göz önüne alınması gerektiği, kredi sözleşmesi içerisinde yer alan davacının imzalı beyanını içeren kısımda kefalet tarihinin açıkça el yazısı ile belirtilmediği, bu nedenle de davacının kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığı, geçersiz kefalet sözleşmesine dayanılarak davalı banka tarafından davalı aleyhine yapılan icra takibinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği, bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine dair verilen kararın yerinde olmadığı anlaşıldığından mahkeme kararının kaldırılması gerektiği, ayrıca davacı taraf her nekadar kötü niyet tazminatı talep etmiş ise de, davalının alacaklı olup olmadığının ancak kredi sözleşmesi ve kefalet beyanının mahkemece yorumlanması sonucunda ortaya çıkabileceği, davacının takibe geçmekte kötü niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, bu nedenle kötü niyet tazminat talebinin de reddi gerektiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına ve davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle muhakeme hukukuna ve maddi hukuka uygun bulunan hükmün ONANMASINA,..” şeklinde karar verilmiştir.

 

Yine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2015/31448 Esas,  2016/6614 Karar sayılı ilamında; “Şikayetçi icra kefilinin, kefalet tarihinde evli olduğu halde eşinin rızasının alınmadığını ve bu nedenle kefalet işleminin yasaya aykırı şekilde yapıldığını ileri sürerek takibin iptalini istediği, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

İİK’nun 38. maddesi uyarınca, ilam hükmünde olan icra kefalet işleminin, ilamlı icra takibine konu edilebilmesi, bir diğer ifade ile icra kefiline icra emri tebliğ edilebilmesi için icra kefaletinin yasada öngörülen şartlara uygun olarak yapılmış olması gerekir.

Nitekim, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde; ”Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında ise; ”Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Şikayetçi anılan maddenin son fıkrasında yazılı kişilerden değildir.

Öte yandan icra kefaletinin diğer eşin borcu nedeniyle verilmiş olması, anılan maddede öngörülen eşin rızası koşulunu ortadan kaldırmaz.

Bu durumda, mahkemece, şikayetçi icra kefilinin kefalet tarihinde evli olup olmadığı, evli ise eşinin kefilliğe ilişkin rızasının bulunup bulunmadığı hususlarının Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesinde belirtilen şartlar çerçevesinde araştırılarak kefalet işleminin İİK’nun 38. maddesi anlamında ilam mahiyetindeki belgelerden olup olmadığı belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA),..” denilmiştir.

 

Dolayısıyla kefalet sözleşmesi iddiasıyla hakkınızda bir dava açıldığında veya bir icra takibi başlatıldığında buna yönelik şekil şartları ve kefaletin geçerliliği konusunda bu alanda yetkinliğe sahip bir avukattan destek alınmasını ve savunmaların doğru şekilde belirlenmesini, ayrıca “Kefalet Sözleşmesinde Şekil” başlıklı yazımızın incelenmesini tavsiye ederiz.