Loading...

 

CEZA HUKUKUNDA ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ

 

 

 

Maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir.

 

Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir.

 

Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.

 

Ceza mahkumiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10/03/2015 tarih ve 2014/10-613 Esas, 2015/35 Karar sayılı kararı)

 

Nitekim aynı kural Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2012/6-1309 Esas, 2013/258 Karar sayılı ilamında da vurgulanmış olup, anılan ilamda; “Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.” ifadelerine yer vermiştir.

 

Dolayısıyla kişi hakkında soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığınca bir suç isnadında bulunularak iddianame tanzimi suretiyle kamu davası açılması halinde, görevli ve yetkili Ceza Mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda, usulüne uygun şekilde toplanan deliller ışığında sanığın atılı suçu işlediği hususu her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı deliller ile sübuta ermez ise, bu durumda sanık hakkında mahkumiyet kararı yerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesinde düzenlenen “Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” nedeniyle beraat kararı verilmesi doğru olacaktır.