Loading...

Ayırt Etme Gücü Bulunmayanların

Kişilik Haklarına Saldırısında

Manevi Tazminat Sorumululuğu

 

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’n 14. maddesi; “Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.” düzenlemesini getirmiştir. Aynı Kanun’un 15. maddesinde ise; “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.” hususu düzenlenmiştir.

 

Bu yasal düzenlemeler gereğince, temyiz kudreti olmayan kişilerin fiilleri, kanuni istisnalar hariç olmak üzere, hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.

 

Ancak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Hakkaniyet Sorumluluğu” başlıklı 65. maddesi bu duruma bir istisna getirmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 65. maddesinde; “Hakkaniyet gerektiriyor ise; hakim ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.” denilmektedir.

 

Buna göre, temyiz gücü olmayanların neden oldukları zararlardan sorumlu olmaları ancak “hakkaniyetin gerektirdiği” durumlarda mümkün olmaktadır. Bunu hakim takdir ve tayin edecektir. Özel şartlar ve durumlar temyiz kudretinden yoksun kimsenin zarar görene tazminat ödemesini haklı göstermelidir. Özellikle zarar verenin ekonomik durumunun gözetilmesi gerekir.

 

Diğer yandan; kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Manevi zarar, bir kişinin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade eder. Hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, isim, resim, şeref, haysiyet, ticari itibar gibi değerler, kişilik değerlerini oluşturur. Bu değerlere saldırı, objektif eksilmeyi ifade eder. Manevi zararın tazmin edilebilmesi için objektif unsur yanında bir de sübjektif unsurun gerçekleşmesi gerekir. Sübjektif unsur ise, zarar görenin söz konusu ihlal sonucu kişiliğinde, manevi varlığında objektif olarak meydana gelen bu eksilmeyi yaşaması, duyması, onu hissetmesi, bunun sonunda da acı, elem, ızdırap duymasıdır. Subjektif unsur yoksa manevi zarar da yoktur.

 

TBK’nın 56. maddesi hükmüne göre; hâkimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.

 

O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

 

Tazminat miktarı belirlenirken de, dava açılmasına sebep olan olayın gelişim biçimi, olayın işlendiği yer ve özelliği, davalı tarafından gerçekleştirilen fiilin ağırlığı ve kusur miktarı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda yazılı ilkeler nazara alınmak suretiyle karar verilmelidir.